!!..?..!! BlimiN AydınLadıqı Yasama HoSsqeLdin !!..?..!!
  dini hikayeler
 

Alın Teri

İmam Kazım (a.s) kendi tarlasında çalışmakla meşguldü. Fazla faaliyet İmamdın bütün vücundan terler akıtmıştı bu arada Ali ibni Ebi Hamza-i Bata ini geldi imamın yanına, ve o manzarayı görünce:

- Kurban olayım, niçin bu işi başkalarına bırak mıyorsun? diye sordu.

- Niçin başkalarına bırakayım? Halbuki benden daha üstün kişiler bile, daima bu gibi işlerle meşgul olmuşlardır.

- Allah'ın elçisi, Emirülmü'minin ve bütün ecdadım. Esasen tarlada çalışmak ve ziraatla meşgul olmak Peygamberlerin, peygamber vasilerinin ve Allah'ın seçkin kullarının başta gelen, en önemli adetlerinden biridir.

Bihar ul-Envar

 


Allah'ın Beratı

 

Rufaî tarikatına mensup müridlerden biri bir gün kendisine çok güvenerek cezbe halindeyken şöyle dua etti:

- Ya Rabbi Cehennemden azat olduğuma dair bu aciz kuluna bir belge gönder.

Aradan çok geçmedi, gök yüzünden beyaz bir kâğıt geldi. Alıp baktılar ki, kâğıtta hiçbir yazı yok. Kâğıdın geldiğini görerek sevinen o mürid, içinde bir yazı olmadığını görünce çok üzüldü, mükedder bir vaziyette durumu şeyhine anlatmak üzere kâğıdı Ahmed Rufai Hazretlerine götürdü.

Ahmet Rufaî Hazretleri kâğıdı eline alıp bakınca kendinden geçti ve şükür secdesine vararak:

- Ey bari Hûda, sana hamd ü senalar olsun. Bu zayıf kulunun müridlerinden bir kimseye böyle bir berat göndermek şerefine eriştirdin, dedi.

Müridler:

- Efendim dediler. Biz orada bir yazı görmüyoruz, siz ise bu şahsın cehennemden azat olduğunu nasıl anlıyorsunuz? dediler.

O:

- Ey benim müridlerim ve sadık dostlarım, kudret eli siyah yazmaz, siz buradaki yazıyı göremiyorsunuz, bu kâğıdın üzerindeki yazı nurdan kalemle yazılmıştır, buyurdu.

Büyük Dini Hkayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi


Âşığa Bağdat Irak Değildir


 

Mağripli birisi Yahyâ Efendinin ismini duyup, görmeden ona âşık oldu. Yahyâ Efendinin nerede olduğunu bilmiyordu. Mısır, Şam, Halep ve başka birçok yer gezip Yahyâ Efendiyi aradı. Netîcede İstanbul’a geldi. Gördüklerine dâimâ; “Yahyâ nerede. Ey insanlar Yahyâ’yı biliyor musunuz?” derdi.

Birisi onun hâlini anlayıp aradığı kişinin Beşiktaş’ta olduğunu haber verdi. Mağripli yürüyerek Beşiktaş’a geldi. Sorarak Yahyâ Efendinin dergâhını buldu. Kapıyı çalıp, Yahyâ Efendi hazretlerini sordu. Dergâhtakiler Yahyâ Efendinin Kavak’taki bahçesine gittiğini söylediler.

Âşık Mağripli;

“Âşığa Bağdât ırak değildir.” diyerek Kavak’taki bahçeye geldi. Bahçe çok güzel olup ortasında bir havuz vardı. Yahyâ Efendi havuzun yanında oturmuştu. Hizmetçiler bahçeyi suluyorlardı. Mağripli doğruca Yahyâ Efendinin yanına yaklaşıp, selâm verdi ve elini öptü. Sonra da; “Efendim ne olur beni talebeliğe kabûl edin. Nice yıllar diyar diyar gezip sizi ararım." dedi.

Yahyâ Efendi ona;

"Acabâ maksadın nedir? Bu kadar zahmete sebep ne oldu. Bize anlat, biz de sana yardım edelim, gamını giderelim." buyurdu.

Mağripli, Yahyâ Efendinin ayaklarını öpmek istedi ve;

"Efendim ne olur kimyâ ilmini bana öğretin.” dedi.

Bu sözü üzerine Yahyâ Efendi;

“Sen yanlış haber almışsın. Biz o senin dediğin şeyi bilmeyiz.” buyurdu.

Mağripli yine;

“Efendim! Derdimin dermânı sendedir. Ben arzuma kavuşmadan buradan gitmem.” dedi ve sözlerinde ısrar etti.

Meğer ki Mağripli, Yahyâ Efendiyi imtihan etmek istermiş. Onun maksadını anlayan Yahyâ Efendi, Mağriplinin ayak ucunda bir siyah taş gördü ve;

“Ey kişi! Şu kara taşı bana al da veriver.” buyurdu.

Mağripli eğilip yerdeki kara taşı aldı ve Yahyâ Efendinin eline verdi.Yahyâ Efendi o taşa dikkatle baktı. O sırada taş altın kesildi. Sonra havuzun içine atıverdi ve;

“Allahü teâlânın sevgili kulları taşa nazar etseler, o hâlis altın oluverir.” buyurdu.

Bunu gören Mağripli;

“Elhamdülillah. Cenâb-ı Hak beni maksâdıma kavuşturdu. Maksadım hâsıl oldu. Efendim beni kabûl edin. Hizmetinizle şereflenmek istiyorum. Canım başım yolunuza fedâdır.” dedi ve ellerine sarıldı. Yahyâ Efendi de onu talebeliğe kabûl etti. Bir bahçenin bakım işlerini ona verdi.


Kimse Kimsenin Rızkını Yiyemez

Yahyâ Efendi bir zaman sevdiklerinden birkaçıyla yolculuğa çıkmıştı. Bir yerde durdular. Talebelerinden birini çağırıp;

“Burada bir değirmen var. Oraya gidip tâze yumurta alalım. Yiyelim ve şükredelim.” buyurdu.

Değirmene gittiler. İsmi Hasan Efendi olan değirmenci, güzel huylu biriydi.

Yahyâ Efendi değirmenciye;

“Efendi bize tâze yumurta getir.” buyurdu.

Değirmenci;

“Efendim! Bir tâne bile kalmadı. Yumurta alıcısı geldi, hepsini alıp gitti.” dedi.

Bunun üzerine Yahyâ Efendi;

“Kimse kimsenin nasîbini alamaz. Alayım dese bile, buna yol bulamaz. Var sen kümesi aç. Bize de kalmıştır.” buyurdu.

Kümesi açtığında her taraf yumurta doluydu. O zaman Yahyâ Efendi;

“Bak Hasan Efendi! Allahü teâlâ bizim rızkımızı da yaratmış.” buyurdu ve bir avuç altına bir sepet yumurta alıp yola devâm ettiler.



 
 
  Bugün 73 ziyaretçi (88 klik) kişi burdaydı! Eğlence Siteleri  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol