Fatih Sultan Mehmet kırmızı kaftanıyla beyaz atının üstünde. Büyük kuşatmanın
son gününde ordusuna hükmediyor. Konstantinopolis düşmek üzere. Bizans’ın dayanacak
gücü kalmamış. Ve Ulubatlı Hasan surlarda beliriyor. Elinde sancak, vücudu oklu
kirpiye dönmüş, lâkin düşmüyor. Son bir gayretle sancağı kalenin tepesine dikiyor.
Genç pâdişah ışıl ışıl gözlerle O’nu tâkip ediyor. Konstantinopolis düşüyor.
21 yaşındaki genç ve cihangir Osmanlı pâdişâhının, 48 yaşında Bizans
imparatoruyla akıllara ziyan mücâdelesi. Otağtepe’den şehre bakıp “Ya ben İstanbul’u alırım,
ya İstanbul beni alır” diyen sultanın bu azmi, 29 Mayısta kendini gösterdi. 1453 yılında
Topkapı surlarının önünde görülmüştü Osmanlının bahâdır sultânı. Şimdi de
O’nun fetih destânı, panoramik görüntüleriyle yine Topkapı surlarında.
Dünyanın tam panoramik tek müzesi olan Panorama 1453 Tarih Müzesi,
İstanbul’un fethine şâhit olmak ve o ânı yaşamak isteyenler için bulunmaz mekân.
Yağmurlu bir cumartesi günü gitmiştim ilk defa. Fatih’in İstanbul’a girdiği kapının
çok yakınında kurulmuş bu müze, Orta Asya çadırlarını andırıyor uzaktan
görüntüsüyle. Surların önünü kapatmaması için yerin altına doğru derinleşen bir
binâ tercih edilmiş.
3 senede yapılmış müzenin içindeki 3 boyutlu resim, Ressam
Hâşim Vatandaş başkanlığında 8 kişilik bir ekip tarafından 8 aylık
bir çalışmayla oluşturulmuş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
önemli bir kültür hizmeti olan Panorama 1453 Tarih Müzesi, görsel bilginin,
ciltlerce kitap okumaya bedel olduğunu da ispatlayan bir mekân.
Müzeye giriş 5 TL. Girer girmez tam karşınızda Fatih’in Gentille Bellini tarafından
çizilmiş portresi ve yanında Fetih ruznâmesi. 4 katlı müzede merdivenlerle zeminden
aşağıya doğru iniliyor. 1. katta fetihten önce, fethin sebepleri ve hazırlık aşamaları
tablolar ve yazılarla anlatılmış. Daha aşağıda tablolar devam ediyor. Ayrıca her katta
duvara monte edilmiş plazma TVlerde fetih belgeseli gösteriliyor. En etkili kısım, Ulubatlı
Hasan’ın surlara bayrak diktiği
sahne. Ürperdim o sahneyi seyrederken. Fâtih’in sözünü hatırladım:
“Eğer Fâtih olmasaydım
, Ulubatlı Hasan olmak isterdim”.
Fetih öncesi hazırlıkları tablo tablo seyrederek ilerliyorum panoramaya doğru. Şimdi en alt kattayım.
Panorama kapalı bir kutu gibi duruyor salonun ortasında. Kapı açılıyor ve ağır ağır çıkıyoruz karanlık
merdivenlerden. Yukarıdan top sesleri, kılıç sesleri geliyor, mehter duyuluyor basamakları tırmandıkça. İ
lk dönemeçten sonra muhteşem bir mavilik yüzleri aydınlatıyor. Nihâyet son basamağı da çıkınca,
şaşkınlık sesleri yükseliyor ziyâretçilerden. Platforma ilk adım attığınız anda 10 sâniyelik bir şok
yaşıyorsunuz. Bu şok, resmin boyutlarını gösteren bir sınırı bulamamanın şaşkınlığı. Sanki resmin
içinde kilometrelerce yürüyecekmişsiniz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Resim çerçevesiz ve
sınırsız tasarlanmış. Yâni tam panoramik. Resmin sınırları olmadığı için gerçek boyutları anlaşılamıyor.
Büyülenmemek elde değil. Bir anda savaşın tam ortasında buluyorsunuz kendinizi. Dört tarafınız
Osmanlı ve
Bizans askerleriyle, şehir surlarıyla, toplarla, kulelerle, atlarla, kalelerle çevrili. Gökyüzüyle
başlayan fetih atmosferi, 3 boyutlu resimlerle devâm ediyor. Kapalı bir yerde açık alanda gibisiniz
. Dâire şeklinde bir platformun etrafında top ve kılıç modelleri var. Etrâfınız 15 metre mesâfede panoramik
resimle kuşatılmış.
Merdivenlerden çıkar çıkmaz karşımızda Fatih Sultan Mehmet Han. Kıpkırmızı kaftanıyla
, beyaz atının üstünde asil bir duruş sergileyen genç pâdişah, sol elini Bizans surlarına
doğru uzatmış ordusunu yönetiyor. Fatih’i ilk defa böyle gencecik görüyoruz. Tam yirmi
yaşındaki hâli resmedilmiş. Genç ve oldukça yakışıklı. Yanında beyaz sakallı duâ
eden zât, Akşemsettin
. Fâtih’in solundaki kavuklu zât ise Molla Gürânî. Fâtih’in sağ tarafında yeni
patlamış olan bir top var, barut dumanları namludan çıkıyor. Tam karşısında ise
top güllesinin dağıttığı surlar ve henüz yıkılmakta olan duvarlar. Bu arada
gümbür gümbür top patlıyor birbiri ardınca. Bizans surlarından atılan Grejuva
ateşleri, Osmanlı askerlerinin üzerine düşüyor. Atların devrildiği, askerlerin yandığı
sahneler çok etkileyici. Surlara tırmanmaya çalışan Osmanlı askerlerinin üzerine kızgın
yağlar döküyor Bizanslılar. Kılıç kılıca mücâdele ediliyor dev kalelerin üzerinde
korkusuzca. Bu sırada kılıç sesleri duyuluyor şakır şakır. Kalelerin üzerine çift başlı
kartal resimleriyle devâsâ boyutta Bizans bayrakları asılmış. Ve bu bayrakları indirmeye
çalışan, yerine Osmanlı sancağını dikmek için uğraşan akıncıları görüyorsunuz. Yıkılan surların
önünde doldurulan hendekler, tünel kazarak şehre alttan girmeye çalışan lâğımcılar, yürüyen tekerlekli kulelerle,
kalelerin üstüne çıkmaya çalışan serdengeçtiler. Ve geride orduya şevk veren,
develerin üzerine konulmuş köslere vuran kıpkırmızı elbiseleriyle mehterân.
Müzede 5 ayrı noktada farklı ses efektleri kullanılmış. Görsel efektlerin yanında,
ses efektlerinin de kullanılması savaş sahnelerine daha bir canlılık katmış.
Resimde 29 Mayıs sabahı Osmanlı askerlerinin şehre girmeye başladığı an tasvîr edilmiş.
Çizimler o kadar gerçekçi ki, güneşin konumu dahi Osmanlı ordusunun şehre girdiği
saat olan 11:00 civârını gösteriyor. Güneşin doğduğu yerden ışıklar verilerek, güneşin
doğuşu dahi canlandırılmış.
Burçların birisinin üzerinde Ulubatlı Hasan Osmanlı sancağını dikmiş
, daha uzaklarda, yıkılan duvarların arasından Ayasofya’nın kilise hâli görülüyor.
Resimler öylesine târihî gerçeklere uygun yapılmış ki, askerlerin elbiselerine
kadar tüm detaylar düşünülmüş. Meselâ leopar desenli olanlar serdengeçtiler,
kırmızı sancak taşıyanlar akıncılar vs. Ayrıca figürlerin boyutları birebir insan
büyüklüğünden başlayıp, ufka doğru küçülüyor. Resimde 10.000 civârında figür var.
Müzedeki en ilginç iki şeyden biri, inşâat esnâsında düşüp ölen bir işçinin yüzü,
askerlerden birinin yüzü olarak resmedilmiş. Bu kadirşinaslığı tebrîk ediyoruz
. Diğeri ise Fâtih’in profili, kubbede bulutların arasına gizlenmiş.
Herkes binbir zorlukla göklerdeki Fâtih’i görmeye çalışıyor. Görmeyi başarabilenler
padişah görmüş gibi mutlu oluyorlar.
10 dakika sonra görevli memur, sürenin bittiğini anons ediyor
. Zamanın nasıl geçtiğini bilemiyorsunuz burada. Çıkıştaki satış reyonunda panoramadan
çeşitli sahneler tablolar hâlinde satılıyor. Ayrıca belgesel CD si de hazırlanmış.
Mutlakâ tavsiye ederim. Hani şu her katta TVlerde seyrettirilen belgesel.
Nihâyet dışarıdayız. Müzeden çıkar çıkmaz karşımızda, içeride resimlerini gördüğümüz
surların gerçeği duruyor. Şimdi sessizce uzanmış uyumakta olan bu surlarda neler
yaşanmış bir zamanlar. Artık yapacak tek bir şey kaldı. Az ilerdeki Fâtih’in İ
stanbul’a girdiği kapıya gidip Ressam Hasan Rıza’nın tablosundaki sahneyi hayâlimizde
canlandırmak...
MAHMUT SAMİ ŞİMŞEK
29 Mayıs 2009